“Dünya maddeden değil, örgütlü
ruhtan inşa edilmiştir”
William Blake
Bugün dünyada alternatif toplumun ne
olabileceğine ilişkin hem radikal hem de etkili bir vizyon bulunmamaktadır. Aşağı
yukarı tüm avangard manifestolar, tapınılırken, eklemlendirilirken ve yeni bir
mekan/dünya için uygun hale getirilirken, sosyalizm veya politikadan ziyade
edebiyat ve sanatla daha çok ilgili olmuş ve siyasi bir manifesto yaratmaktan
ziyade kendisini en başta ayrıştırarak yitirmiştir. Elimizde kalan “başarısızlığa
uğrayan bir tanrı” metaforu ve her şeyin bir “illüzyon” olduğu
gerçeği.
Bir tek ÜTOPYA ihtiyacı dışında.
Bu anlamda zamanın fısıldadığı ütopyaları
oluşturmak, sadece insana özgü antropolojik bir şey değil, aynı zamanda felsefi
bir ihtiyaç konumunda. Ne var ki bu felsefi ihtiyaç, aynı zamanda sorumluluk
metaforuna dönüşmekte.
Ütopyalar bir yandan verilmiş olanın
reddedilmesi, mevcut iktidar düzeninden hoşnutsuzluğu içerse de, aynı zamanda
insanlığı daha da mutsuz bir geleceğe taşımayacak, tam tersine özgürleştirecek
şekilde alternatifler ve itirazlar sunma sorumluluğunu da beraberinde
getirmelidir.
Günümüz dünyası büyük ölçüde
ütopyalardan ve alternatiflerin manifestolarından yoksun, ancak bunların
sebeplerinden arınmış değil. Bugün gerekli ve zorlayıcı olan “bir isyan
jesti olarak kaçış hattı ile salt siyasal hat arasındaki” muğlak alanda,
birini diğerinin yerine koymaya çalışmaksızın, bu iki nosyonu birlikte
düşünmektir.
Yani ihtiyaç, artık bilinçli bir
isyan duygusu olsun ya da olmasın, toplumsal yaşamın kanserini, yani bu
dünyanın eşit olmamasının altında yatan nedenlere cevap verebilecek bir dünya
tasarlamamız gerektiğidir. Uzun vadede daha önemli olan olgu ise direniş’in
kendi kimliğini, kendini tanımlama kabiliyetini, yön duygusunu yitirme
tehlikesi içerisinde olmasıdır.
Bizim istediğimiz, egemen
mekanizmalarda çatlak oluşturmayı hedefleyen bir politika olmalıdır. Bugün
böyle bir politikayı [direnişi] sürdürebilmek en azından toplumsal
yalıtılmışlık riskini göze almak demektir. Ancak ütopyayı Nowak’ın işaret
ettiği “toplumsal olanın toplumsallaştırılması” olarak anlamamız ve kendi
kararlarını kendisi veren, tahakkümün olmadığı, akli yeteneğe sahip yaratıklar
olarak anarşist bir pedagoji geliştirmenin zamanı gelmiştir. Bugün meydanlar
göstermektedir ki, devletin başta okullar olmak üzere rafine etme araçları
ellerinden alınıp yerlerine “daha az devlet, daha çok toplum” diyen ve
direniş ile iktidarın karşısına, kendini onun aracı haline getirmeyi reddeden
yeni bir hareket bırakmıştır. Levinas’ın dediği gibi “başkası için olmak,
iyi olmaktır.” Bu toplumsal epifani içerisinde, sokakta/meydanda
doldurduğumuz boşluğun anlamı, kendisinden türeyen ve durmak bilmez bir başkaldırının
-peygamberce- çığlığıdır.
Hegel bireyin en dolu varoluşunun
toplumsal yaşamında tamamlandığını anlatmıştı. Kierkegaard’a göre ise birey
bilen değil ama yalnızca törel olarak varolan öznelliktir. Onun için önemli
olan sorun, kendi törel varoluşudur. Gerçeklik bilgide yatmaz, çünkü duyu algısı
ve tarihsel bilgi salt birer yanılsamadır; ve arı düşünce bir “imge” den başka bir şey değildir.
Bu anlamda artık edindiğimiz bilginin
açmış olduğu o dehliz bizi, sadece olanaklı olana götürürken, “gerçeklik
sadece eylemde yatar ve yalnızca eylem yolu ile aşılabilir.”
Başkaldırı ve eylemlerimiz, boğucu
gerçekliği aşmak için yaptığımız umutsuz girişimler ve bunlardan sonuçlanan
sapmalar şeklinde ortaya çıkacaktır. Bütün bunları aşma yöntemi ise aslında
ütopyayı korumak anlamına gelir.
Direnmek, belki gerçekliğe sırtını
dönmektir. Ancak hem gerçekliği kuran
değerleri yok etmek, hem de onun sınırlarını kabul etmek mümkün değildir.
Michelangelo’nun bir taş parçasının içinden, Davut’un ruhunu çıkarma aşamasında,
delikli-kullanılamaz bir mermer üzerinde çalışmak zorunda kaldığı anlatılır. Bu
sınırlılıkları hesaba katan bir şekil yaratabilmiş olması, onun yeteneklerinin
kanıtıdır. Dönüştürmeyi istediğimiz dünya üzerinde tarih daha önce
çalışılmıştır ve içi büyük ölçüde boştur. Ancak yine de onu değiştirip yeni bir
dünya inşa edecek kadar yaratıcı olmamız gerekiyor.
Yeni direniş girişiminin anlamı, işleyeceğimiz
günahın bir düşmandan çok, bizi desteklemeye yardımcı olacak, hem kültürel hem
de sosyal bir huzursuzluk odağı olarak, pratikte reddediş düşüncesini
içermelidir. Bu, gören gözlerim, duyan kulakların, dokunan ellerin somut
başkaldırısının umudu olabilecek, sosyal girişimin ve sabırsız anarşizmin,
fanteziyi nihai olarak ele geçirmesi anlamına gelen bir -reddedişi- içermelidir.
Direniş, insan bedeni ve ruhuna “toplumsal
entegrasyon ve röprodüksiyon” gibi bütün diğer yönlerden çok daha fazla
uygundur.
Ancak en büyük hata, şizoid dünyanın
dile gelen minik spartaküs kahramanları gibi, meydanda “Spartaküs benim” şarkısı
ile kendi profan isimlerini yaratma çabası içerisine girmektir. Bu içi
boşaltılmış ideoloji çabası, salt oportünizmin tutkusudur. Sonuçta yakılması
gereken söndürülemeyen bir ateş olması gerektiğidir.
Sonuç olarak devrimlerin günün
sonunda neye döndüğü ile halkların devrimci oluşları hep birbirine
karıştırılır. Bunlar iki farklı insan kümesiyle ilişkilidir. Ancak bugün,
direnişle başlayarak yeraltından gelen sesin anlamı, artık hiçbir şeyin saf
olmadığı; verilmesi gereken tepkinin semptomatik ve yorum ihtiyacı içerisinde
olduğunu kavramada saklıdır.
Camus, Başkaldıran İnsan’da tanrının
sorumluluğunu yok sayarken, cerrahlar ile peygamberlerin ortak bir yanından
bahseder. Her ikisi de ameliyat yapar ve her ikisi de geleceğin koşullarını
düşler. Bugün, artık daha fazla
eyleyemediğimiz mevcut sistem, aynı Nietzche’nin tanrısı gibi zamanın ruhunda
ölü bulunmuştur. Şizoid sistemin askerleri -neyin ak, neyin kara- olduğunu
söylenememiş, ışık sönmüş ve özgürlük artık gönüllü bir tutsaklık olmuştur.
Kaynakça
- Marcuse, Herbert – Us&Devrim Çev. Aziz Yardımlı. İstanbul: İdea Yayınevi, 2000
- Diken, Bülent – İsyan, Devrim, Eleştiri: Toplum Paradoksu Metis Yayınları, 2012
- Puchner, Martin – Marx ve Avangart Manifestolar: Devrimin Şiiri Çev. Çağrı B. Kasap Altıkırkbeş Yayın, 2012
- Bookchin, Murray – Toplumu Yeniden Kurmak Çev:Kaya Şahin Metis Yayınları, 1999
- Halliday, Fred – 2000’lerde Dünya Yayına Hazırlayan: Müsemme Sabancıoğlu İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, 2002
- Levinas, Emmanuel – Sonsuza Tanıklık Yayına Hazırlayan: Zeynep Direk, Erdem Gökyaran Metis Yayınları, 2003
http://kultnesriyat.wordpress.com/