Bir iş gününün akşamı kepenkleri indirip, ansızın önümde dükkanımın bitip tükenmeyen gereksinimlerine ayıramayacağım saatler buldum mu, sabahleyin çok uzaklara yollanmış telaş ve tedirginliğim dönüp gelerek varlığımdan içerilere saldırıyor, ama içeride fazla duramayarak beni de kendisiyle amaçsız çekip götürüyor.
Ancak ben, bu ruh durumundan asla yararlanamıyor, evin yolunu tutmaktan başka bir şey yapamıyorum: çünkü elim yüzüm pis, giysim leke ve toz içinde; başımda çalışırken giydiğim bant, ayağımda sandık çivileriyle dört bir yanı çizilmiş botlar. Dalgalar üzerinde yürüyorum sanki.
Asansör kapısını açıp içeri giriyorum. Yalnızlığım asansör kapısında başlar. Ellerimi dizlerime dayayıp dar ve uzun aynaya bakıyorum. Asansör çalışmaya koyulunca şöyle söylerim kendime: "Susun! Çekilin geri! Ağaçların gölgesine, vitrinlerin kumaş dekorlarının arkasına, çardakların içine mi ulaşmak niyetiniz?"
f.k
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder