Kahin ve kötü huylu kuğu Micheal Gira, nam-ı diğer "Swans", The Seer episodu ile gelecekten haber vermeyi sürdürüyor. Meraklıları için kaynağına inip, çeşmeye ağzını dayararak kana kana "The Sun fucks the dawn" içmenin vakti gelmiştir.
Bu eksende günümüzün küçültücü sanatına karşı, albümü dinledikten sonra gireceğimiz hıçkırık krizi için Gombrowicz eşliğinde küçük bir hazırlık yapmakta fayda var sanırım...
Kişilik kazanmış bir sanatçı ile yalnızca kişilik kazanmayı uzun uzun düşünen yarım sanatçılar ve çeyrek peygamberler arasında büyük bir fark vardır. Tam bir sanatçıya yaraşan şey sizde bambaşka bir izlenim bırakır. Kendi ölçünüze ve kendi gerçeğinize göre düşünceler yaratmak yerine, başkalarının yaptıklarıyla övünüyor, bu yüzden de her zaman beceriksiz, her zaman geride, sizi bekleme odasında bırakan sanatın kölesi ve taklitçisi, hizmetkarı ve hayranı birer çırak olmaktan öteye gidemiyorsunuz. Elinizden geleni yaptığınız halde, nasıl başarılı olamadığınızı görmek; her defasında, size, henüz tam olarak bekleneni veremediğinizin söylenmesi ve bunun üzerine bir başka şey üretmek; yapıtlarınızı nasıl zorla kabul ettirmeye çalıştığınızı, nasıl dördüncü sıradan ufak tefek başarılara bel bağladığınızı, edebiyat geceleri düzenlediğinizi, birbirinize iltifatlar ettiğinizi, yeteneksizliğinizi gizlemek için sanki kendinizi gösterir gibi başkalarına yeni bir yüz sunmaya kalkıştığınızı saptamak gerçekten korkunç bir şey! Üstelik; yazdığınız, ürettiğiniz şeylerin size göre değerli olduğunu düşünerek avunamazsınız bile. Bütün bunlar, yineliyorum, taklitten, alıntıdan başka bir şey değildir ve yalnızca daha önce bir ağırlığınız, bir değeriniz olduğu kuruntusunu yaratır.
Yalnızca acı meyveler verebilen yanlış bir durumda bulunuyorsunuz. Yakında grubunuzda düşmanlık, küçümseme, kötülük gelişecek, herkes bir başkasını ve kendisini küçük görecektir; kendi kendini küçümseyen bir topluluk olup, sonunda birbirinizi canınızdan bezdirecek kadar küçümseyeceksiniz. Gerçekten de, ikinci sınıf bir yazarın durumu, sürekli olarak geri çevrildiğini görmekten başka ne olur? İlk acımasız reddetme, yapıtlarından kesinlikle hoşlanmak istemeyen okuyucudan gelir; küçük düşürücü olan ikincisi ise anlatmayı bilemediği kendi gerçekliğinden. En küçültücü ve gerçek bir tekme olan üçüncü reddetme de yanına sığınmak istediği, ancak onu yeteneksiz ve düşük görüp küçümseyen sanatın geri çevirmesidir. Bu, utancın dik alasıdır; kesin bir soyutlanmadır. İkinci sınıf yazar her yandan gülünç duruma düşürülür, her yandan gelen geri çevrilmelerden bunalır. Her seferinde daha çok utanç verici biçimde, üç kez geri çevrilmiş bir insandan ne beklenebilir? Böylesine rezil olmuş bir kişinin kaçması, bir daha görünmemek üzere bir yerde gizlenmesi gerekmiyor mu? Caka satan, üne susamış bir yeteneksizlik sağlıklı olabilir mi? Doğayı bu yüzden hıçkırık tutması gerekmez mi?
(Witold Gombrowicz,ziriabmobile)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder