En temel sitüasyonist uygulamalardan biri çeşitli ortamlar
arasında bir geçiş tekniği olan, derive’dir. [Sapma=Sürüklenme]
Sapma’lar oyunbaz bir tavır ve psikocoğrafik etkilerin
farkındalığını içerir ve dolayısıyla klasik yolculuk ya da gezinti kavramlarından
epey farklıdır.
“Hiçbir yere gitmek için acelen nedir? Acıdan ve kederden bir sis yayılıyor deniz mavisi boyanmış denizin üzerine. Ölü zaman.” Sözcükleri geliyor bir yerlerden. Her söz bir önyargıdır diyip susmayı tercih ediyorum. Uzun ağızları ve uzun boynuzları, sonra kanalları, sonra oturduğun yeri, sonra yatakta bırakmadığın izini, yırtık yelkenleri, kuzeydeki buzun keskin uçlarını, sonra gri meydanları, ağaçların çıplaklığını en son ise ellerimi soğuktan yalıtmaya çalıştığım düşlerini, aynı inkar eden bir yoksul gibi geride bırakıyorum.
Her derive’de bir veya daha fazla insan belli bir süre
boyunca ilişkilerini, çalışmalarını, boş zaman aktivitelerini, tüm olağan
hareket ve eylem güdülerini bir kenara bırakır ve kendilerini bölgenin
çekiciliğine ve orada vardıkları karşılaşmalara bırakırlar. Bu etkinlikte şans
insanların sandıklarından daha önemsiz bir unsurdur.
Aynı yere sürüklenme ihtimalimize karşı tüm geride bıraktığım noktalara psikocoğrafik bir kontur çiziyorum. Kahverengi şeker zerreleri yaklaşan bir hayalete dönüşüyor. Aynı düşteyiz, soğuk nedeniyle sırtından eklemlenmiş bir çift kırkayak gibi, üzerimde kımıldanmalarını hissediyorum. Biliyorum şans eseri ki, şans hiç önemli olmadı. Gökyüzüne doğru uzanan kentin sokaklarında arpalar ekiyor, hasatı bekliyor, ağzımda kalan o tatlı aromanın arpa küspesi olduğunu fark ettiğim anda, kazanın birinin içine atlıyor ve en uzak noktada, evinin en yakınındaki kanaldan başımı çıkarıyorum.
Şehir şebekesindeki çatlakların mutlak ya da göreli
karakterinin, mikroiklimlerin rolünün, idari sınırlarla ilişkileri semtlerin ve
hepsinin üzerinde çekim merkezlerinin baskın hareketinin ekolojik analizinden
yararlanılmalı ve psikocoğrafik yöntemler tarafından tamamlanmalıdır.
Sürüklenme, toplumsal morfoloji ile olan ilişkiye göre tanımlanmalıdır.
Elimde Rembrandt’a ait olduğunu düşündüğüm bir spatula ve bir parça terebentin var. Uzakta genç çizgilerin yer aldığı tuvale boşalan adam, sapma’da ki yer değiştirmeler yüzünden silinmeye başladı bile. Ne yapıyorum orada? Ama ağzımdan bir tane daha içeceğim cümlesi çıkıyor. Küçümseyici bir gülümseme ile o daracık yerlere sıkışmış olan bedeninden sızan mor, sarı ve mavi ışıklar...
Bir derive’in raslantısallığı, temelde gezintininkinden çok
farklıdır, ama aynı zamanda derive’ler tarafından keşfedilen ilk psicografik
çekicilikler onları durmaksızın gerileyecekleri, eksenlerin çevresini sabitleme
girişimidir.
Günümüzde çevrenin ve meskenin farklı birimlerinin tam
olarak sınırları çizilmemiştir. Sürüklenme deneyiminin öngördüğü en temel
değişiklik, bu sınır bölgelerinin tamamen bastırılıncaya kadar sürekli olarak
küçültülmeleridir.
Uzaktan yaklaşabildiğim kadarını başardığım her anda, o sürüklenme duygusuna ilk kapıldığım zamanın susam tanelerini ellerimde arıyorum. Garip olan yolculuk=sürüklenme boyunca kendini başka bedenlerde tekrar tekrar ve usanmadan metomorfize etmen. Karşılaşmanın yeknesak düzeni, eksenin tamda bedeninin merkezinden geçtiği anda, o ekseni genişletme çabanda yatıyor. İçime almak istediklerimin dışında bir başka patika bulmalıyım. Tümünü yığabileceğim.
Sonuçta sevgili doktorum; aynı bedende biriktirilmiş zorba ile köle, sevişmeyi nasıl bilebilir ki?
Sébastien Schuller - Morning Mist
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder