30 Eylül 2012 Pazar

LCO Postası: Kurultay(ına) Kurban


Benzersizleşmenin her insan yaşantısını belirlediği doğrudur. İnsanca varolmak benzersizleşmektir, çünkü insan varoluşu hiçbir zaman öngörülebilir bir süreci izlemekle, önceden çizilmiş yolları takip etmekle, önceden verilmiş bir modele uyum sağlamakla, önceden kurulmuş ilkeleri uygulamakla sınırlanmaz. İnsanca varolmak, davranmak ve konuşmak, başka bir deyişle bireylerarası bir ilişkiler dokusunda yer almak, usa yatkın ve öngörülemez yollar açmak, tek bir tarihi arkada bırakmak demektir. Hiyerarşi ilkesi, her insanı doğuştan gelen aidiyetlerden dolayı olması gereken uyum sağlamaya yönlendirdiği, herkese yaşamını bir yazgı gibi görmesine neden olacak önyargılar aşıladığı ölçüde insanlıktan uzaklaşacaktır.

İnsanın anlamı her insan toplumunda, bir muamma olarak kaldığı ölçüde, her insan toplumu benzersizleşmeyi karşılar.

Özgür düşünmek ve davranmak şunu ifade eder: Kendiliğinden düşünmek ve davranmak.

Dünyanın tanrısallıktan arınması, öte dünya deneyiminin yok oluşunu, din duygusunun silikleşmesi en azından toplumsal duyarlılık açısından hissedildiği anda derin bir dönüşüme uğrar. İlk kez, sözcüğün tam anlamıyla bir öte dünya deneyimi olur. 

iyi uykular...
Belaire - Resonating Symphony;

15 Eylül 2012 Cumartesi

Politik Sürtüşmeler: "Muleta'nın Gizlediği"

WSB ile 1961 yılında Gregory Corsa ve St. Allen Ginsberg'un Journal For the Protection of All People'da yayınlanan röportajından "politik sürtüşmeler" alt başlıklı detaya göz atmak güncele ışık tutması açısından sanırım faydalı olacaktır.

C: Politik sürtüşmeler hakkında ne düşünüyorsun?
B: Politik sürtüşmeler sadece yüzeysel manifestolardır. Sürtüşmeler meydana geldiğinde, bu durumdan fayda sağlamayı uman belli güçler sürtüşmelerin devam etmesini uygun görür. Kendinizi bu tür yüzeysel politik sürtüşmelere kaptırmanız, boğanın arenada düştüğü hataya düşüp örtüye saldırmanızdan başka bir şey değildir. İşte politika bu yüzden vardır – size örtüyü göstermek ve öğretmek için. Matadorun boğaya kendini takip etmesini, örtüye boyun eğmeyi öğretmesi gibi.
C: Örtü kimin elinde?
B: Ölümün.
G: Ölüm nedir?
B: Bir kandırmaca. Bu bir zaman doğum ölüm kandırmacası. Ancak bu daha fazla böyle devam edemez. Çok fazla insan akıllanmaya başladı.
C: İnsanın yapısında bir değişiklik, yeni bir bilinçlenme olduğunu düşünüyor musun gerçekten?
B: Evet, bu konuda size net bir yanıt verebilirim. Şu anda üstünlüklerini hissettiren belli baskılar kalktığı zaman insan bilinçlenmesinde de bir değişimin kendiliğinden meydana geleceğini düşünüyorum. Bilinçlenmenin yaygınlaşmasını engelleyen başlıca tekel ve kontrol unsurları, düşünceleri, duyguları ve duyulara ait izlenimleri kontrol eden sözcük dizileridir.
G: Baskıların kalktığını varsayalım; sonra ne olacak?
B: Bir sonraki adım sessizlik içinde atılmalı. Kendimizi sözcük gruplarından soyutluyoruz. Bunu sözcüklerin, harflerin, sözcüksel kavramların yerine farklı ifade şekillerini, örneğin renkleri koyarak başarabiliriz. Sözcük ve harfleri renklere dönüştürebiliriz. Bir başka deyişle, kişi bilinçlenmeye erişmek için kendini sözcüksel ifadelerden uzaklaştırmak zorunda olduğunu, ve bunun zaman kaybetmeden algılanması gerektiğini bilmeli.
C: Kişi bu bir sonraki adımı nasıl atmalı?
B: İleriye doğru atılan adımlar, üzerinizdeki eski zırhı çıkarıp atmanızla başlar, çünkü ana rahmindeki yumuşak daktiloda yazılmış sözcükler içinize öyle bir işlemiştir ki, taşıdığınız sözcük zırhını fark etmezsiniz bile. Mesela, bu sayfayı okuduğunuz sırada gözleriniz, alıştığınız biçimde kelimeleri takip ederek soldan sağa doğru kayıyor. Bir bilinç tekeli ve kontrol oluşturmak amacıyla yumuşak daktilodaki renkli sözcüklerin renkleri gibi birçok çözüm yolunu politik sürtüşmelere dönüştürmek de mümkün.
C: Bunu okuyunca, politika ve politikayla ilgili terimlerden bahsederken, bir noktadan sonra sanki yine başlangıç noktasına dönüyorsun gibi görünmüyor mu sence – sürtüşme, elde etme, çözüm, tekel, kontrol... Nasıl bir yardım bu?
B: Ben de tamamen aynı şeyi söylüyorum. Konuşmaya başladığınızda söz dönüp dolaşıp yine politikaya geliyor, başka bir yere değil. İnsanlar o daktiloya hala sıkı sıkıya bağlılar.
C: Politikacılara nasıl bir tavsiyeniz olacak?
B: Sadece bir kez gerçeği söylesinler ve sonsuza dek çenelerini kapasınlar.
(“Kunst und Wissenschaft” Mahşer, WSB Dosyaları)


14 Eylül 2012 Cuma

Kutsal! Kutsal! Kutsal! Kutsal!

Kutsal! Kutsal! Kutsal! Kutsal! Kutsal! Kutsal! Kutsal! Kutsal! Kutsal! Kutsal! Kutsal! Kutsal! Kutsal! Kutsal!
Dünya kutsaldır! Ruh kutsal! Ten kutsaldır! Burun kutsal! Dil, sik ve el ve göt deliği kutsal!
Her şey kutsaldır! Herkes kutsal! Her yer kutsaldır!
Her gün sonsuzluk! Her adam melek! Kaçık olduğu sürece dört büyük melek kutsal! Sen ve ruhum delinin kutsallığı kadar kutsal! Daktilo kutsal şiir kutsal ses kutsal dinleyenler kutsal esrime kutsal!
Kutsal Peter Kutsal Allen Kutsal Solomon Kutsal Lucien Kutsal Kerouac Kutsal Huncke Kutsal Burroughs Kutsal Cassady Kutsal gizli hayvan sikiciler ve ızdırap içindeki dilenciler ve iğrenç insan melekler kutsal!
Kutsal tımarhanedeki annem! Kansas'taki atalarımın siki de kutsal! İnleyen saksafon kutsal! Kutsal mahşeri bop!
Cazcılar ot hipsterler barış & junk & sarma kutsal! Kutsal gökdelen ve kaldırımların ıssızlığı!
Milyonlarla dolan kafeteryalar kutsal! Sokakların aşağısındaki gizemli gözyaşı nehirleri kutsal!
Doyumsuz yalnızlık kutsal!
Orta sınıfın büyük kuzusu, isyanın çılgın çobanı kutsal! Kim Los Angeles’ı Los Angeles yapan!
Kutsal New York Kutsal Frisco Kutsal Peoria & Seattle Kutsal Paris Kutsal Tanca Kutsal Moskova Kutsal İstanbul!
Kutsal zamanın sonsuzluğu kutsal sonsuzluğun zamanı kutsal boşluktaki saatler kutsal dördüncü boyut!
Kutsal beşinci enternasyonel! Kutsal melekteki Molok! Kutsal deniz kutsal çöl kutsal demiryolu kutsal tren kutsal görüler
kutsal halüsinasyonlar kutsal mucizeler kutsal gözçukuru kutsal cehennem! Kutsal bağışlama! Merhamet! İyilik! İman!
Kutsal! Bizler! Bedenler! Kederli! Yüce! Kutsal ruhun doğaüstü çokça gözalıcı yetenekli şefkati.
(for Allen, çeviri underground poetix)

Can - Dead Pigeon Suite

11 Eylül 2012 Salı

Kaygı Çukuru

Nedir kaygı çukuru? Kaygının bizi vıdı vıdı dünyasında koyması sonucu, kaygının "yaşayıp gitme"den "yaşamaya" dönüştürülmesiyle çakılıp kaldığımız yaşama alanıdır. Çukur, yaşamaya açılamaz; yaşamaya çıkış sıçrama gerektirir, zor bir sıçrama. Çukurda kaygı, kaygı için çalışmaya başlar; hayatın değerlerinden amaçlarından, yaşama sevincinden, sevgiden, dostluktan, yaratma heyecanından kopmuştur. Kaygı kendi başına çalışmakta, boşlukta dönüp durmaktadır; yaşamayla olan bağı kopmuştur; bizi atılımlar yapmaya, kendimizi gözden geçirmeye götürmemektedir.

Neden çukura "düşenler"den değil de, düşücülerden söz ediyorum? Zaman zaman hepimiz düşeriz kaygı çukuruna, içimiz yanar, yüreğimiz burkulur; rahatımız kaçar, huzurumuz uçar gider. Bir biçimde çukura çakılıp kalmayız, çukurun devamlı "oturucularından", sakinlerinden olmayız.
Çukur bir tünele dönüşür; umut ışığı yanar, çıkar gideriz. Düşenler, çıkma şansı olanlardır. Düşücülerse, zaman zaman çıksalar da çukurdan, sık sık ziyaret ederler çukuru; onların yaşayıp gitme biçimlerinden çukura kendini kapatma da vardır: Çukur hep yolların üzerindedir, içine düşecek düşücülerini aramakta, beklemektedir.

(ahmet inam, doğu batı)

Gerçek bir şeydir başarısızlık ihtiyacı ile birlikte, baştan sona bile isteye, eline bir kürek alıp, yolunun üzerinde çukurlar açmak. Ama bu istenci dile dökemeyiz, eylemlerimizin sonunda en uç durumda vardığımız bu başarısızlık çoğunlukla çukurun açıcı'sını gizlerken bizi harfiyat olmaya iter.

Mutlak, gelip geçici parçacıklarda, dağınık pırıltılarda, aralıklı ışıldamalarda kendini gösterir.

Calexico - Para 

Calexico - The Vanishing Mind

Kahin Kuğular & Hıçkıran Doğa

Kahin ve kötü huylu kuğu Micheal Gira, nam-ı diğer "Swans", The Seer episodu ile gelecekten haber vermeyi sürdürüyor. Meraklıları için kaynağına inip, çeşmeye ağzını dayararak kana kana "The Sun fucks the dawn" içmenin vakti gelmiştir.

Bu eksende günümüzün küçültücü sanatına karşı, albümü dinledikten sonra gireceğimiz hıçkırık krizi için Gombrowicz eşliğinde küçük bir hazırlık yapmakta fayda var sanırım...

Kişilik kazanmış bir sanatçı ile yalnızca kişilik kazanmayı uzun uzun düşünen yarım sanatçılar ve çeyrek peygamberler arasında büyük bir fark vardır. Tam bir sanatçıya yaraşan şey sizde bambaşka bir izlenim bırakır. Kendi ölçünüze ve kendi gerçeğinize göre düşünceler yaratmak yerine, başkalarının yaptıklarıyla övünüyor, bu yüzden de her zaman beceriksiz, her zaman geride, sizi bekleme odasında bırakan sanatın kölesi ve taklitçisi, hizmetkarı ve hayranı birer çırak olmaktan öteye gidemiyorsunuz. Elinizden geleni yaptığınız halde, nasıl başarılı olamadığınızı görmek; her defasında, size, henüz tam olarak bekleneni veremediğinizin söylenmesi ve bunun üzerine bir başka şey üretmek; yapıtlarınızı nasıl zorla kabul ettirmeye çalıştığınızı, nasıl dördüncü sıradan ufak tefek başarılara bel bağladığınızı, edebiyat geceleri düzenlediğinizi, birbirinize iltifatlar ettiğinizi, yeteneksizliğinizi gizlemek için sanki kendinizi gösterir gibi başkalarına yeni bir yüz sunmaya kalkıştığınızı saptamak gerçekten korkunç bir şey! Üstelik; yazdığınız, ürettiğiniz şeylerin size göre değerli olduğunu düşünerek avunamazsınız bile. Bütün bunlar, yineliyorum, taklitten, alıntıdan başka bir şey değildir ve yalnızca daha önce bir ağırlığınız, bir değeriniz olduğu kuruntusunu yaratır.

Yalnızca acı meyveler verebilen yanlış bir durumda bulunuyorsunuz. Yakında grubunuzda düşmanlık, küçümseme, kötülük gelişecek, herkes bir başkasını ve kendisini küçük görecektir; kendi kendini küçümseyen bir topluluk olup, sonunda birbirinizi canınızdan bezdirecek kadar küçümseyeceksiniz. Gerçekten de, ikinci sınıf bir yazarın durumu, sürekli olarak geri çevrildiğini görmekten başka ne olur? İlk acımasız reddetme, yapıtlarından kesinlikle hoşlanmak istemeyen okuyucudan gelir; küçük düşürücü olan ikincisi ise anlatmayı bilemediği kendi gerçekliğinden. En küçültücü ve gerçek bir tekme olan üçüncü reddetme de yanına sığınmak istediği, ancak onu yeteneksiz ve düşük görüp küçümseyen sanatın geri çevirmesidir. Bu, utancın dik alasıdır; kesin bir soyutlanmadır. İkinci sınıf yazar her yandan gülünç duruma düşürülür, her yandan gelen geri çevrilmelerden bunalır. Her seferinde daha çok utanç verici biçimde, üç kez geri çevrilmiş bir insandan ne beklenebilir? Böylesine rezil olmuş bir kişinin kaçması, bir daha görünmemek üzere bir yerde gizlenmesi gerekmiyor mu? Caka satan, üne susamış bir yeteneksizlik sağlıklı olabilir mi? Doğayı bu yüzden hıçkırık tutması gerekmez mi?

(Witold Gombrowicz,ziriabmobile)



1 Eylül 2012 Cumartesi

Recm ve Fallus'lu Süvariler

[Ve herkes evine gitti. İsa'da Zeytinlik Dağı'na gitti. Sabahın çok erken saatlerinde yine tapınağa döndü. Tüm halk onun yanına geldi. İsa oturup onlara öğretmeye başladı.

Dinsel yorumcularla Ferisiler, zina ederken yakalanmış bir kadın getirip ortaya diktiler. İsa'ya Öğretmen dediler, "Bu kadın zina işlerken suçüstü yakalandı. Musa ruhsal yasada bu gibilerin taşlanmasını bize buyurmuştur. Sen bu işe ne dersin?" Bunu İsa'yı denemek için söylüyorlardı. Öyle ki, O'nu suçlu çıkarabilsinler. İsa yere eğilmiş, parmağıyla topraya yazı yazıyordu. Kendisine soru sormakta diretmeleri üzerine doğruldu. "Aranızda kim günahsızsa, kadına ilk taşı o atsın!" dedi. Yeniden yere eğilip toprağa yazmaya başladı. Bunu işitince, yaşlılardan başlayarak, teker teker sonuncusuna varıncaya dek çekilip gittiler. İsa tek başına kaldı. Kadında orta yerde dikiliyordu. İsa doğrulup ona, "Ey kadın seni yargılayanlar nerede" dedi. "Kimse seni suçlu çıkarmadı mı?" Kadın, "Hiç kimse ya Rab!" deyince İsa, "Ben de seni suçlamıyorum" dedi. "Git ve bundan böyle günah işleme"]

II.Samuel 7:12; Mika 5:2; Mezmur 89:3


Erkeklerin fallusa "sahip oldukları", ama asla Fallus olmadıkları söylenir. Yani penis, Yasa'yla eşdeğerli olmadığı gibi, onu asla tümüyle simgeleyemez. Dolayısıyla fallusa sahip olma konumunu doldurmaya yönelik herhangi bir çaba zorunlu olarak imkansızdır. 
Lacan'a göre hem "olma" hem "sahip olma" konumları nihayetinde komik başarısızlıklar olarak kavranmalıdır, üstelik bu konumlar başarısızlıklarına rağmen söz konusu imkansızlıkları tekrar tekrar ifade etmeye ve eyleme dökmeye mecburdurlar. 

Peki bir kadın nasıl fallus gibi, fallusu cisimleştiren/içeren ve olumlayan eksik gibi görünür? Lacan'a göre bunun yolu maskelemeden geçer, maskeleme ise dişil konum açısından asli olan melankolinin etkisidir.

(cinsiyet belası, judith butler)

"Tantanalı başarılarla dünyanın altını üstüne getirdik. Bizim hikayemiz uçsuz bucaksız, bitimsiz ve dehşet vericidir. Anlayana."

Photosculptures: Alina Szapocznikow

"The other day, Saturday, 
tired from having spent hours
polishing my Rolls-Royce in 
pink Portuguese marble,
I sat in the sun and day-dreamed 
as I mechanically
chewed a bit of gum.
In shaping with my mouth
odd-looking and bizarre forms,
I suddenly realized what an extraordinary collection
of abstract sculptures was between my teeth.
One has only to photograph and enlarge
my masticated creations
in order to achieve a sculptural presence.
Chew well then.
Look around you.
Creation lies just between
dreams and daily work."

92 Malakoff
22 June 1971
Alina Szapocznikow