31 Mart 2013 Pazar

Satori in Sunday


11:45 - Beynini kızdıran güneş altında ve ölümün kızgın kokular saçan havasında, bir mezarda otururken usul bir sesin fısıldadığını duydu. Ve ses şunları söylüyordu: “Sizin de, nişan tahtalarınızın da, silahlarınızın da canı cehenneme yaygaracı canlılar, burada dinlenenleri aldırdığınız yok! Ne saçma hevesleriniz, ne garip amaçlarınız var, sabırsız yaratıklar, ölümün bu kutsal tapınağına gelmişsiniz! Birinci gelmek, hedefi vurmak ne kolay bir bilseydiniz, işgüzar canlılar, burada uyuyanları rahatsız etmezdiniz. Hedefi, kahrolası yaşamın gerçek tek hedefini sizlerden yıllar önce, biz çoktan vurduk!” [cb]

12:30 - Bir düşüncenin aya benzer lekesinin hafifçe titrediği, solgun ipeklilerden sesli kafileler halinde geçerler içimden.

13:15 - Kokuyu duyan herkes gibi, o parlak aylı gecede sarhoşluğun kahredici bereketi ile avlanıyordum. Acı ne kadar geç gelirse sanki o kadar daha pervasız ufkum açık dolaşabilirim, parlak yüzeyinde.  

14:20 - No sorrow, family and friends are enjoyable but yourself seems unhappily restless. Recommend making some girls and donations. Get rid of greed, and you shall gain a peace of mind. Other matters also good in general.

15:00 - Tıka basa doluyor içim seslerle. Almamalıydım o geceyi kalbime.

16:05 - ve rayda parlayan güneş kadar hızlı geliyorum sana... [oa]


Cat Power-The Greatest 

Asobi Seksu - Thursday

29 Mart 2013 Cuma

Ses'in İçi: İşitiş!

Hazırlıksız yakanılan ayrıntının kahramanlığı, birşey anlatmaya çalışır mı? peki ya işitiş?
Bu işitiş ile oluşan aşma, insanın temel ontolojik belirlenimidir. İnsanın elindeki tek materyal olan kendi bedeni ile kazmaya/aşmaya çalıştığı sesler “ne için? neden?” sorularını hep öğle saatlerinde akla getirir.
Bu seslerin tümü saçma çukuruna çekilmemizi sağlayan güçtür. Sonuçta saçmayı sorgulamak ise saçmanın kendisine götürecektir insanı.
İlk günah ile ortaya çıkan düşüş, işitiş şeklinde bedenlere zerk olur.
Bu varoluşun olumsallığı tutkunun kendisidir; aslında yarı peygamber Kiekegard’ın da işittiği gibi “insani olan şey akıl değil, tutkudur.”

28 Mart 2013 Perşembe

Psikocoğrafik Seyahatname


En temel sitüasyonist uygulamalardan biri çeşitli ortamlar arasında bir geçiş tekniği olan, derive’dir. [Sapma=Sürüklenme]
Sapma’lar oyunbaz bir tavır ve psikocoğrafik etkilerin farkındalığını içerir ve dolayısıyla klasik yolculuk ya da gezinti kavramlarından epey farklıdır.

“Hiçbir yere gitmek için acelen nedir? Acıdan ve kederden bir sis yayılıyor deniz mavisi boyanmış denizin üzerine. Ölü zaman.” Sözcükleri geliyor bir yerlerden. Her söz bir önyargıdır diyip susmayı tercih ediyorum. Uzun ağızları ve uzun boynuzları, sonra kanalları, sonra oturduğun yeri, sonra yatakta bırakmadığın izini, yırtık yelkenleri, kuzeydeki buzun keskin uçlarını, sonra gri meydanları, ağaçların çıplaklığını en son ise ellerimi soğuktan yalıtmaya çalıştığım  düşlerini, aynı inkar eden bir yoksul gibi geride bırakıyorum.
Her derive’de bir veya daha fazla insan belli bir süre boyunca ilişkilerini, çalışmalarını, boş zaman aktivitelerini, tüm olağan hareket ve eylem güdülerini bir kenara bırakır ve kendilerini bölgenin çekiciliğine ve orada vardıkları karşılaşmalara bırakırlar. Bu etkinlikte şans insanların sandıklarından daha önemsiz bir unsurdur.
Aynı yere sürüklenme ihtimalimize karşı tüm geride bıraktığım noktalara psikocoğrafik bir kontur çiziyorum. Kahverengi şeker zerreleri yaklaşan bir hayalete dönüşüyor. Aynı düşteyiz, soğuk nedeniyle sırtından eklemlenmiş bir çift kırkayak gibi, üzerimde kımıldanmalarını hissediyorum. Biliyorum şans eseri ki, şans hiç önemli olmadı. Gökyüzüne doğru uzanan kentin sokaklarında arpalar ekiyor, hasatı bekliyor, ağzımda kalan o tatlı aromanın arpa küspesi olduğunu fark ettiğim anda, kazanın birinin içine atlıyor ve en uzak noktada, evinin en yakınındaki kanaldan başımı çıkarıyorum.
Şehir şebekesindeki çatlakların mutlak ya da göreli karakterinin, mikroiklimlerin rolünün, idari sınırlarla ilişkileri semtlerin ve hepsinin üzerinde çekim merkezlerinin baskın hareketinin ekolojik analizinden yararlanılmalı ve psikocoğrafik yöntemler tarafından tamamlanmalıdır. Sürüklenme, toplumsal morfoloji ile olan ilişkiye göre tanımlanmalıdır.
Elimde Rembrandt’a ait olduğunu düşündüğüm bir spatula ve bir parça terebentin var. Uzakta genç çizgilerin yer aldığı tuvale boşalan adam, sapma’da ki yer değiştirmeler yüzünden silinmeye başladı bile. Ne yapıyorum orada? Ama ağzımdan bir tane daha içeceğim cümlesi çıkıyor. Küçümseyici bir gülümseme ile o daracık yerlere sıkışmış olan bedeninden sızan mor, sarı ve mavi ışıklar...
Bir derive’in raslantısallığı, temelde gezintininkinden çok farklıdır, ama aynı zamanda derive’ler tarafından keşfedilen ilk psicografik çekicilikler onları durmaksızın gerileyecekleri, eksenlerin çevresini sabitleme girişimidir.
Günümüzde çevrenin ve meskenin farklı birimlerinin tam olarak sınırları çizilmemiştir. Sürüklenme deneyiminin öngördüğü en temel değişiklik, bu sınır bölgelerinin tamamen bastırılıncaya kadar sürekli olarak küçültülmeleridir.
Uzaktan yaklaşabildiğim kadarını başardığım her anda, o sürüklenme duygusuna ilk kapıldığım zamanın susam tanelerini ellerimde arıyorum. Garip olan yolculuk=sürüklenme boyunca kendini başka bedenlerde tekrar tekrar ve usanmadan metomorfize etmen. Karşılaşmanın yeknesak düzeni, eksenin tamda bedeninin merkezinden geçtiği anda, o ekseni genişletme çabanda yatıyor. İçime almak istediklerimin dışında bir başka patika bulmalıyım. Tümünü yığabileceğim. 

Sonuçta sevgili doktorum; aynı bedende biriktirilmiş zorba ile köle, sevişmeyi nasıl bilebilir ki?

A Thousand Shark's Teeth - Bass Player

Sébastien Schuller - Morning Mist

19 Mart 2013 Salı

Sülükler Üzerine Tekvin [Gonzo Corpus]


Bir Gonzo Corpus metni sonsuz yaşam vaat eden bir kutsal ayin değildir.
İçmeye başladığınız yerde bir buhur kokusu da yaratmaz.
Tanrı kanını içmek ya da besili danaları kesmek anlamına da gelmez.
Tatmin duygusu yerine, ölüm dürtüsüyle yok edilmeyi tercih eder belki ama
estetiğin önyargısız tefekkürü değildir.
Olsa olsa - en fazla günahkar bir mezar taşı olabilir.

Umuyorum yayın hayatına çok kısa süreli olarak ara vermiş olmasına rağmen, yitik ruhlar tarafından en kısa sürede tekrar çağrılacaktır. Bu avangard mecmuayı tanımayan dostlara hatırlatmak gerekirse; "zaman sadece eskiyor..."

Madrigal 4:İNSANDIŞICILIK: Sülükler Üzerine Tekvin

Hala yeryüzündeyiz, gırtlağımızda yuvalanan günün kirini ağız gargaraları ve diş macunlarıyla örtüyoruz ve hala tasa yönsüz. İyi kötü uyuyabilirim ama şu saatte kesinlikle yapılmaması gereken şey; yeryüzünün ızdırabını düşünmek, hayır bu saatte buna akıl yatırmanın bedelini hep ağır ödüyorum – seni tüm karadeliklerin dışında tutup, kendimi yaşatmam lazım, öyle ki şimdi biz bir bütün olmaya bu kadar alıĢşık. Hissizleşip, yazarak itiraf etmeyi becerebilmem bir lütuf. Bu şekilde günah çıkartıp sonra sıçarak işi başımdan savabiliyorum ama bu palyatif bir durum.

Bazen senin bile beni kurtaramayacağın zamanların gelebileceğini düşünüyorum. Sonra herşeyin iki taraflı olduğuna inandırıyorum kendimi; dışarıdakilerin gördüğü şey ve benim gördüklerim. Shades shades divided under the sun - we won‟t be a whole anymore. Down down all the curtains – we need to be alive in this state. Bu ülke bizi kemiriyor, bu ülke içinde olmamızın bedelini günaşırı tüm aygıtlarıyla bize ödetiyor. Biz ki sadece unutmalıyız, unutmayı becermeliyiz. Yitirilmiş olan büyük unutkanlık yetisi. Tüm bu karmaşa hatırlamaktan alıyor gücünü, bellekten. Bellek olmaksızın varlıklar tüm karmaşalarından arındırılmış olarak devam edebilirlerdi. Yitirilmiş olan o büyük unutkanlık yetisine karşı hep hatırlamak – uyanıkken ve rüya görürken, hep hatırlamak. Hafıza kaybı en kutsal hastalık olarak hatırlanacak. Dünyayı altüst etmek için hatırlamak yeter. Dünyayı yaşayabilmek için unutmak yeter. Bayatlamış kahveyle koca bir geceyi geçirecek bir adamım: Gavin Bryars; Farewell to Philosophy -1 ve yeryüzünden kendini tecrit etmek için sarfedilmiş son söz: “wovon man nicht sprechen kann, darüber muss man schweigen / üzerine konuşulmayan konusunda susmalı”. Hani Ritter‟e göre varoluşçuluk; kendi kendini yitirmek tehlikesinin baş gösterdiği yerde ortaya çıkar ya. Yani ben diyorum ki: varoluşçuluk yokluğun hükmünü hissettirdiği anda sıkı sıkı varolmaya sığınılan bir korkaklık güdüsüdür. Oysa varolmanın başlı başına bir nedensizlik ihtiva etmesi süregelen bir bilinç. Tüm yönsüz sıkıntılara bir son montajlamakla, varolabilmeyi nedenli bir eyleme dönüştürüyoruz. Benim yazma tehlikesini bir uğraşa dönüştürdüğüm ilkel Pazartesi gecelerinden biri daha.
Çözüm üretmek gayesini çocuk yaşlarda bıraktım ben, benim durumumu en güzel sen okudun “benim derdim sadece yıkmak, aklım böyle çalışıyor, yıkıp, yıkımı telafi ederek yeni bir kriz inşa etme gibi bir derdim asla yok, ben o enkazın karşısında geçip, tütün ve kahve içmekten ibaretim”. Nazaretli ile bu kadar uğraşma nedenim de gayet açık seçik ortada: bir bedeni cinlerden arındırmak için İsa, binlerce domuzun telef olmasına müsade eder. Onun mesellerinin en boğucu tarafı metafizik bir hegemonya için binlerce varlığın yok olunmasına rahatça buyruk verebilmesidir

[Karanlık İçin 5 Madrigal-Gonzo Corpus / Nazar Erişkin&Halil Duranay]


Mount Eerie - Ancient Questions 

Pertegò - E,Pallatio

İntihal Gereklidir [SE Punk]


Sitüasyonist Mustafa Hayat, 1966’da şöyle yazar: “yeni devrimci teori, kavramların esaslarını tekrar tanımlamadan ilerleyemez. “Fikirler geliştirilir” der Lautremont. “Kelimelerin anlamları harekete katılır” İntihal gereklidir. İlerleme beraberinde gelir. Bir yazarın cümlesini benimser, onu kendi ifadesi haline getirir, yanlış bir düşünceyi çıkarır ve doğru olan düşüncelerle onu doldurur. Marx’ın düşüncesini kurtarmak için onu sürekli olarak ifade etmek, doğrulamak, yabancılaşmasının desteğinin yüzyıllık ışığında ve onu inkar etmenin olasılıklarında tekrar tasarlamak gerekir. Sitüasyonistler toplumun tutarlı bir eleştirisini yapma teşebbüslerinde Marx’ın, Hegel’in, Fourier’in, Lewis Carroll’un, Sade’in, Lautremont’un, sürrealistlerin, Henri Lefebvre’in, George Lukacs’nın kısacası toplumun bütünlüğünün kuramını oluşturan itici güçlerin- yazdıklarını kendilerine mal etmişlerdir. Kendi eserleriymiş gibi yayınladıklarının sahibi olan neredeyse tüm teorist ve sanatçılardan  farklı olarak sitüasyonistler, bağlılık gayreti ya da karşılık verme korkusu olmadan toplumu eleştirdiler. SE hiçbir zaman tekelleşmiş bir zihniyeti taklit etmedi ama onu kullandı. [SE PUNK / Bill Brown]


The Russian Futurists - The Science Of The Seasons

16 Mart 2013 Cumartesi

Fışkıran Işınların Hazinesi: PoZ-aŞk!


Aşkın doğasının temeli pozdur. Bu pozun fiziksel süresinin pek fazla önemi yoktur; saniyenin milyonda biri kadar bir zaman aralığında bile bir aşk-poz vardır. Çünkü burada poz, hedefin bir davranışı bir tekniği değil, ona bakarken ne kadar kısa olursa olsun, gerçek bir şeyin göz önünde hareketsiz kaldığı o anın düşüncelerini kendi imgemize yansıttığımız andır.

Onun hareketsizliğini sağlarım; zaten aşkı oluşturan bu durmadır. Bir cesetle, onun yaşayan görüntüsü arasındaki metoforik ilişki, poz-aşkın soğuyan bedeniyle dirilmiş İsa’ya dokunmaya çalışan ve özenle saklanan kimliklerimizde canlanır.

Kendini sürdüren ve yenileyen bir sabahın, skandal yaratan bir etkisidir, poz’un ardındaki bakışımdan uzak ilgisizliği. İnsan eli ile yapılmamış olduğunu fark edersiniz. Bu fışkıran hazinlerin ışıltısıdır. Poz, ışık yerine, kendi ışınlarıyla saçından-teninden-bakışından bir hazine yaratmıştır. O, o gün fışkıran ışınların hazinesidir.

O poz’un varlığı neyin artık olmadığını söylemesi gerekmez; o yalnız ve kesin olarak neyin olmuş olduğunu söyler. Her şeye de bu ayrım karar verir. Aşkın karşısında duran bilincimiz, belleğin nostaljik yolunu değil, bu dünyadaki her bir poz için, yok oluşun yolunu izler. Onun özü, temsil ettiği galaksiyi onaylamasıdır.

Artık hapsolduğunuz dilin talihsizliği, doğruluğunu kanıtlayamamasıdır.

Zaman geçtikten sonra poz, ışık ve nemin etkisi ile solar, zayıflar, yok olur; onu kaldırıp atmaktan başka yapacak yoktur. Eski toplumlar zamanın yerine konan anının ilksiz ve sonsuz olduğunu, en azından ölümü anlatan şeyin ölümsüz olması gerektiğini düşünmüşlerdi. Bu Anıttı.

Birbirlerine aşık oldukları o tuhaf ve anıtsal günün çekiciği hala üstünde; poz'un. Bu büyüyü oluşturan varlık aslında yokluğa sahip, örtülü ama yine de apaçık olan bir büyü.

Unutulmamalıdır ki; o poz-aşkın bir gün içine girecek olan, kanıtlama gücüne en çok sahip olan olacaktır.


Woodkid - Boat Song 

Woodkid - Stabat Mater

Dikleşme, Odaklanma, Sağ Kalma...


Cinsel etkinliğin cevap verdiği soru bir çocuğun mümkün olan doğumundan bağımsız olarak arzunun perspektifi içinde göz önüne alınırsa, bu “küçük ölüm” ün paradoksal olarak geçerli ifadesinin yanıt verdiği bir kayıptır.

Erkeğin varoluşu ilk neardertaldan beri, kadına karşı bir resistanstır.  Kendini dıştalayan erkek, mağarada her meşaleyi kadına tuttuğunda uzun bir gölge şeklinde eşleştiği şey kendisinin tamamlanışıdır. Derin bir odaklanma gerektiren bu tamamlanışı bakınız C.P nasıl anlatır?

Erkek bir fetişisttir. Fetişi olmazsa kadın onu yine yutacaktır.

“Erkeğin işeme ve boşalma eylemleriyle özdeşleşmiş olan odaklanabilirliği, yönlendiriciliği, yoğunlaşması ve hedeflemesi onun cinsel açıdan sağ kalma araçlarıdır.

Bu durumda nihai zaferi kazanmak mümkün müdür?

Erkek, erotik düzeyde kadının biçimciliğine odaklanmıştır. İronik ama, kadın anatomisinin en sulu ve dengesiz bölmeleri olan kalça ve bacakları oluşturan yağ dokularına…Kadının çıkıntılı anatomisi, kitonyen doğanın kabaran dalgalarını yansıtır. Erkek biçimli olana odaklanıp, kadını bir cinsellik nesnesi haline getirerek, doğanın korkunç akımını sabitlemeye ve dengelemeye çabalamıştır. Nesnelleştirme, kavramlaştırmadır, en üstün insan melekesidir.

İnsanları cinsellik nesnelerine çevirmek türümüzün özelliklerinden biridir. Bu özelliğimiz, cinsellik nesnesi sanat güdüsü ile iç içe ve belki de onun tıpkısı olana dek hiçbir zaman kaybolmayacaktır. Cinsellik nesnesi, doğaya zorla dayatılmış bir tören biçimidir. O, sapkın hayal gücümüzün bir totemidir.”

İnsanın dünyaya gelişi, erotizm ve ölümle ağırlaşmıştır. Bu ikisinin birbirine bağlandığı noktada hem çok temel ve iyi bilinen, hemde şiddetli bir biçimde ortaya konulması gereken soruları Battaille çoktan sormuştur. Sanırım bulduğu cevapların yani olabilirin en uç noktasında karşılaşacaklarınız:

Gülmeyen maymunun alçaklığı...

Düğmeleri çözülmüş bir karnı olan gülüşün yine de sarstığı, insanın saygınlığı…

Ölümün oluşturduğu trajiğin zevkle ve gülünçle olan suç ortaklığı…

Dik duruşun ve çömelmeye bağlı anal açılışın özden zıtlığı…dır.


Midlake - Head Home

5 Mart 2013 Salı

Koca Yatak: Agora!


Felaketin darbeleri altında beli büküldüğünde kurban olduğu kesin; ama suçlu, asla!

Artık siyasal ve biyolojik olan birbirinin yerine geçmiştir. O halde, yatak da agoranın yerini alır. Kırbaçlama sahnesinin önemi bu yerine geçmede yatar. Cesur yeni dünya Sade’ci kısıtsız keyif düstürunu benimser. 
Yani aslında; “senin bedeninin keyfini sürme hakkım var, aynı şekilde senin de benimkinin.”

Herkes, herkese aittir. Bu bakımdan Huxley’in yeni dünyasının önemi, kültürümüzde ihlalin kıymete binmesini mesele edinir. İhlal kültürü fikrini, ihlalin genelleşmesi fikrini ayakta tutmak imkansızsa, bunun tek nedeni ihlal etmenin kural haline gelecek olması değil, aynı zamanda gerçeklik ilkesi olmaksızın haz ilkesinin sürdürülemeyecek olmasıdır.

Üreme, doğanın bir hoşgörüsü ise sadece, cinayeti suç haline getirmeye çalışan şey bizim kibrimizdir.

Erotizmin hazzı bir tabuyu çiğnemekte yatar; zaten tabu da çiğneme fiilinde fark edilir; kural çiğnendiği için işler. Öyleyse kafanı kaldırdığında her an yakalandığın bu orji kim için sahnelenir? Büyük öteki için, tıpkı bir örnekle: ofise gönderilen çikolata kaplı meyvelerin kayganlaşmasını sağlayan aslında hediyeyi alan değil, ikram edilenlerin orjisinde saklı olması gibidir.

Orji her halükarda muhayyel bir baba figürü için sahnelenir; tamda böyle bir şey olarak, bize itaat etmeyi veya kuşkusuz keyif almayı buyuran büyük öteki diye bir şey olmadığı gerçeğini gizler-sistem bizizdir.

Diğer yandan kırbaçlanmaktan keyif almayı sürdürecekler için küçük bir not: bedenlerini metamorfoza uğratıp saf bir keyfe ve fazlaya dönüşmenin yolu, bireyin malı olmaktan çıkıp tamamen bir potlaça dönüşmektir. Hediye siz olun!

Beach House - New Year 

Maston - Strange Rituals

3 Mart 2013 Pazar

Günlerin Köpüğü


“Hayatta önemli olan, herşey hakkında önyargıya varabilmektir. Çünkü, görüldüğü gibi topluluklar haksız ve kişiler her zaman haklıdır. Her hangi bir yaşama kuralı çıkarmamalı bundan: Kurallar deyim yerindeyse dönüşmeden bile bağlanılacak güçte olmalıdır. Varolan iki şey vardır aslında: Biri her şekilde ve bütün kızlarla sevişmek, öteki de New Orleans ya da Duke Ellington’un müziği. Geri kalan her şey kaybolmalıdır. Çünkü geri kalan her şey çirkindir ve şu birkaç sayfa bunu doğrulamak için yazılmıştır. Güçlüdür, çünkü yaşanmış bir olayı anlatır. Yaşanmış bir olaydır, çünkü başından sonuna kadar ben düşündüm bunu. Gerçeğin, ısıtılmış ve eğimli bir atmosfer içinde, düzensiz  kıvrımları ve büklümleri olan bir yüzey üstüne yansıtılması yoluyla elde edilmiştir. Görüyorsunuz ya, hiç de açıklamakta sakınca görmediğim bir yol, eğer yol varsa.”

boris vian - l'écume des jours