30 Aralık 2013 Pazartesi

Homojen Bir Kitle: Yılbaşı !

 
Takvimler yinelemenin kutlanmasıdır. Yani kutlamanın etkisi takvime uyularak yinelemeler aracılığı ile olanaklı kılınır.
 
Yılbaşı ayini, zamanın yapısını ancak ona indirgenemeyen -içinde kutsal olmayan!- ve zamanın içerisine soktuğumuz boktan bir yapı yaratmanın yöntemidir.

Performatif yıl başı ayini, kendi mezarını kazan ve kucakladığı geyikleri bozanındır.
 
İşte tam bu noktada eski yılda anımsanan nedir? Bir çocuğun aniden gözüne kestirdiği şeyleri kırıp dökmesi ve yenilerine yönelmesi mi? Eğer bu ise kaynağı yokluktur. Yani yeni yıl eksikliktir.

Bu yokluk içerisinde değişebilme hayali, arzunun hem düşmanı hem de ortamıdır. Her yeni yıl çoğu dinde görüldüğü gibi evrenin oluşumu ile ilgili mithosa göndermede bulunur. Tıpkı avm'nin içerisinde alınacak son sikik hediyeye ulaşma ayininde olduğu gibi. Ya da ölülerin geri dönüşü ve Saturnalia şenliği ile kaostan mutlak kosmasa geçişin, çizgisel bölünemez bir parçasında karşılaştığım gibi.

"İmkansız" onu kılanın ta kendisidir beyler.

Bunu istemenin özel bir nedeni yok
ama yeni-yılı yıkın !

Çünkü yıkmanın nihai amacı, insana bir kimlik vermenin en etkili yöntemidir.  
 
 

 

18 Aralık 2013 Çarşamba

At Kafası Dergi Yayında !




           1968 yılının sonlarında California’daki bir otelin mutfak katında sona eren umut, John Updike’nin deyimiyle Tanrının inayetinin belki tüm dünya üzerinden çekilmesi ile gerçekleşti. Elimizde sadece toz haline gelen bir insanlık ve onun spiritüalize edilmiş normları kaldı. İşte tam bu noktada, "belediyenin yeniden döşemeye başladığı kaldırım taşlarının altında göremediğimiz o sahil, malum tozun uyku hapına dönüşmüş attarax halidir."
 
          Kentin her köşesinde uygulanan ilahi şiddet, egemen şiddettin sonsuz kartezyen açılımıdır.  Yasa ile yasadışı, dışarı ile içeri ve şiddet ile hukuk arasında bir belirsizlik mıntıkası yaratılmıştır. Aynı metropoller yaratmak için “kırı” eş zamanlı olarak öldürdüğümüz kentler ve bu kentlere inşa etmek zorunda kaldığımız “ahırlar” gibi. Her gün içinden geçmek zorunda olduğumuz koskoca bir sokağı camla kaplamaya çalışmak, “tımar olduğumuz ahırları”, günümüz mimarisine gereksiz yere kazandırma çabasıdır. Yok-sayıcılık hastalığımız bir yana, derinden ve sessizce işleyen sinizm, günümüz koşulları ile mükemmel bir uyum halinde gelişmeye devam edecek gibi...
 
Sokak Bedenin Ahırıdır - @atkafası dergi sayı1
 
Dergi satış yerleri şimdilik
Aziz Kedi Kitapevi
6:45 Dükkan Moda
Mephisto Kadıköy
Mephisto Beyoğlu
Taksim Semerkand Kitapevi
Taksim Büyükparmakkapı
Sokak Ana Kitapevi
Bursa Ezgi Kitapevi
 
ve unutulmaması gereken; "Elinize geçen bir fanzin, yaratıcısının kabuk bağlamış yarası olabilir. Kanayıp kanamadığını görmek için kaşıyabilirsiniz, kanar kendi kendine. Ama asla kabuğu düşüremezsiniz. Fanzin ‘an’ı çalmak için tekrar eder çünkü ‘kan’da ‘an’ gizlidir ve bu bir ‘ritim’dir. Fanzinin ritmi."
 

17 Aralık 2013 Salı

I. Duyum





 From the series Studio by Stephane Fugier

 
Duyumdan önce akıl, içinde hakikati barındırarak, ama bunu bilmeden, bunu aydınlığa çıkarma arzusu duymadan uyuyormuş gibi duruyordu. Dışsal dünya duyum yoluyla ona göre hareket eder, onu kışkırtır, hoşnut eder ya da acı çektirir, sonunda hareketsizliğini de, uykusunu da son verir. Böylece görür, anlar, duyumsar, bilir. 
 
DUYUMU BASTIRIRSAN, BİLGİYİ DE BASTIRIRSIN.
[CFP/1: s.14]

4 Aralık 2013 Çarşamba

The Way to Shadow Garden: Stan Brakhage

 
Mekandaki küçük parçacıkların birleşmesi ile tümünü birbirine bağlayan bir anlam metaforu oluşur. Gilles Deleuze'yi hatırlarsak mekandaki parçaların birleşmesi ancak bir -el yardımıyla yapılabilir.
 
Tam bu noktada Stan Brakhage'ın The Way to Shadow Garden'da elinde tuttuğu saati bize gösterip, yarattığı işkencenin ortasında yalnız başımıza bırakması,  ancak yaratıcı bir zevke ihtiyaç duyma ile açıklanabilir. 

 

"işkence çift kişilik bir oyundur aslında ve unutulmaması gereken: bir yaratıcı mutlaka ihtiyaç duyduğu şeyi yaratandır "