30 Temmuz 2012 Pazartesi

"Cool" ve Ana Kuzuları

Mücadeleden caymak "boğulma" riskine girmek demekti...

Cool'un ayrıksılaştırıcı etkisini dengeleyen kendi topluluğuna bağlılık mekanizması, saygın ya da ana-akım toplum bireylerinin mahrum tutulduğu bazı sırları paylaşmayı içerir. Cool'un eşanlamlısı olan hip'in, ben buna hip'im deki orijinal anlamı budur. Bu ortak sırrın konusu pek çok farklı şey olabilir: Örneğin belli bir müzik tarzını beğenme, yasadışı bir uyuşturucuya bağımlı olma, bir suça iştirak etme yada yasaklanmış bazı cinsel uygulamalar. 

Fakat fonda daha büyük ve daha soyut bir sırrın iması vardır ve her zaman bu çok nadir dile getirilir:
"hepimiz 'düzgün' toplumdaki ikiyüzlülüğün farkındayız"

Cool kişiler, toplum tabularının kendi üzerlerinde ahlaki bir yaptırımı olmadığı inancını paylaşır; ve bu tabuların, toplumun en saygın denilen üyeleri tarafından bile her fırsatta yıkıldığına inanılır.

"cool rules anatomy of an Attitude"

İşte sizlere S.Reynolds&J.Press'den esinlenerek oluşturulmuş cool şahıs yani asi erkek ve mummy's boy arasındaki dokuz nota farkı:

asi erkek

dimdik
hedefe kilitlenmiş
amfetamin
tanımlı
manifesto
açık yol
kentli
proto-faşist
çatışmacı rock

ana kuzusu/yumuşak erkek

lapa
yumuşak odak,vizyoner
halüsinojenler, marihuana, ecstasy
bulanık
mırıltı
barınak
kırsal
Zen iştahsızlık
aylak

27 Temmuz 2012 Cuma

Korku En Zarif Silahtır: Jenny Holzer


“Korku en zarif silahtır, elleriniz hiç kirlenmez. Fiziksel zararla tehdit etmek ilkeldir. Bunun yerine fikirler ve inançlar üzerine çalışın, insanların güvensizliklerini oyuncağa çevirin. Tüm yaklaşımlarınızda yaratıcı olun. Tedirginliği dayanılmaz seviyelere çıkartın veya sakince halkın güveninin altını oyun. Panik, insan sürülerini uçurumlardan atlattırır; alternatif bir yaklaşım ise terör ile hareketsiz bırakmaktır. Korku, korku ile beslenir. Bu etkili uygulamayı harekete geçirin. Manipülasyon sadece insanlarla sınırlı değildir. Ekonomik, sosyal ve demokratik oluşumlar bile sarsılır. Ne kutsal, ne de özel hiç bir şeyin güvenli olmadığını gösterin. Korkunun soluklanmasına bile izin vermeyin. Sınırlar civa gibidir. Sonuçlar görülmeye değerdir.”

Sosyal gerçekliği dil ve yerleştirmeyle eleştiren ve o gerçeklik yerine duvara yansıtılmış ışığı yani boşluğun kendisini koymayı seçen Jenny Holzer (d. 1950, Ohio) 1978 yılında yayınlanan "Inflammatory Essays" adlı yazısında yukarıda geçenleri yazmıştı.

Bugünlerde dil ve ışığı, dışavurumcu popüler sanatta en iyi biçimde kullanan bu güçlü poetic etkiyi görmek isterseniz, sanatçının projeksiyon çalışmalarına göz atmanızı tavsiye ederim.



23 Temmuz 2012 Pazartesi

"ve Adem karısı Havva'yı bildi"


Madde 22: Etrafta sınırsız sayıda makul, mubah ve meşru nesne dururken, kalkıp da tek memnu nesneye yönelmek ve bunun sonucu olarak ebedi bir cezaya çarptırılmak, insanlığın en eski mitlerinden biridir.

Madde 23: Nitekim Adem ile Havva'nın o memnu meyveyi yiyince öğrendikleri tek şey çıplak olduklarıdır. Tanrıdan utanıp saklandıklarında ise yedikleri haltı ele vermiş oldular. Oysa Tanrı o meyveyi veren ağacın "iyi ile kötünün bilgisinin ağacı" olduğunu söylemişti Adem'e. 

Tanrı yalan söylemiş olamayacağına göre, iyi ile kötünün bilgisi, çıplaklığın ayıbın, yani kısaca cinselliğin bilgisiymiş demek ki...

"arzunun o karanlık nesnesi, bülent somay"


Performatif Cinayet: ABD


Birkaç gün önce ABD'nin Denver kentinde The Dark Knight Rises filminin gösterimi sırasında izleyicilerin üzerine ateş açarak 12 kişinin ölümüne yol açan Holmes'un yakalandıktan sonra kimliği sorulduğunda "ben jokerim" yanıtını vermişti!

Savcı ve kurban ailelerinin de isteği ile idam cezasına çarptırılacak olan bu oidipal joker, uyutulmak için konforlu odasına doğru geçerken muhtemelen sinema salonunu dolduran izleyicilerin ruhları da, bu koyu şenliğin, filmin ilk gösterime özel efektler olduğunu sanmaya devam edecekler.

Aslında ABD'nin dört bir yanını saran bu şizoid ergenlerin salonda hangi  tarafta yer aldığını görmek için bedenlerine takmış oldukları maskeleri çıkartıp, o melankolik bünyeye bakmak gerekir. Çünkü joker'in takmış olduğu maske kayıplarını önler, onu örterek bu kaybı muhafaza eder.

Maskenin gördüğü bu çifte işlev, yani sahnenin üzerinde silahlarını kuşanıp seyircilere namluyu doğrultmuş birey ve bunu gösterinin bir parçası sayan neşeli ölüm makineleri-izleyiciler, aslında melankolinin çifte işlevidir ve ne zaman nerede çıkaracakları kestirilemeyen yüzlerine taktıkları bu maske bünyeye katma süreci ile ilgilidir.

Bugün ABD'li personanın geldiği nokta, kara bahtlı azizleri konu alan Hristiyan efsaneleri hatta intihara meyilli androjenlere dair Yunan mitleri ve elbetteki İsa figürünün o melankolik fantezisinden farklı bir noktada durmuyor.

Kendi kendisini yok etmeye ilişkin hazlar, arzular ve edimler taşıyan bu toplumun aynı maskelenmiş homofobik cinselliği gibi, şiddeti de şeyleştirmekten vazgeçtiğinde alternatif bir yaşama geçilecektir sanıyorum.



Kumka Olik - W Rytmie Joy Devision

22 Temmuz 2012 Pazar

İyi Hayal Kurma Sanatı: Pazartesi


Kabuğumun içinde iyice büzüşmek, dekoratif bir öğe değil.
-içinden çıkamadım.

İyi hayal kurma sanatı üzerine (pessoa)

En başta hiçbir şeye saygı göstermemeye, inanmaya hiçbir (...) özen göstereceksin.
Bununla birlikte, hiç saygı duymadıklarına karşı tavrını ortaya koyarken, bir şeylere saygı gösterme isteğini de koruyacaksın; sevmediklerinden tiksinirken, sevmeye duyulan sancılı arzuyu; hayatı küçümserken onu yaşamanın ve sevmenin ne kadar güzel olduğunu aklında tutacaksın. Böylece hayallerinin temelini de atmış olacaksın. 

Gerçekleştirmeye soyunduğun yapıtın, geri kalan herşeyin en tepesinde durduğunu aklından çıkarmayacaksın sakın. Hayal etmek, kendini bulmak demektir.

Bizi hiçbir teoriyi benimsememeye sevk eden o içsel öngörü.


Ruhundaki manzaraların peşine düşüceksin. Dolayısıyla doğru istikamette gittiğinden, aletlerinin hatasız çalıştığından emin olacaksın.

Hayal kurma sanatı zordur, çünkü bütün çabanın, çaba harcamamaya yoğunlaşmaktan ibaret olduğu bir edilgenlik sanatıdır.

Gerçek hayalci kendine bırakır kendini, kendisinin kendini sahiplenmesini bekler.

Unutulmaması gereken, kişiliğini un ufak ederken dağılan parçaların bir gün birleşip fildişinden bir kule olabileceğini bilmektir. Bu noktada "Her birimiz kendi kurduğumuz hayaliz sadece" diyen adam belki de kendi en yüce dramanın kahramanıdır.

Lost in the Trees - An Artist's Song

MayMay - Lines To Water

21 Temmuz 2012 Cumartesi

Kendini Yutan Ozan: Nick Drake


"Tepelere doğru tek başına didinmek bile bir insanın yüreğini doldurmaya yeter."

1974 sonbaharında resmi kayıtlara göre ağır anti-depresan alan Nick Drake'in ölümü aslında bir intahar değil, metafizik bir başkaldırıdır. Onun romantik sanatının başkaldırısı kötülüğü yok etmek için  iyilikten uzaklaşmaya ve kendisi de kötülüğe yönelmekle, başkaldırısındaki olumlu değeri yok etmeye yönelimidir.

Önemli olan insanı, bir insan-tanrıya dönüştürmemektir. 

Nick'in ölürken başucunda bulunan Albert Camus'nun Sisifos Efsanesi'nde yer alan Sisifos, tanrılar tarafından lanetlenip cezalandırılmış ilk insanoğludur. Cezası bir kayayı her sabah Olimpos dağının eteklerinde iterek dağın tepesine çıkarmaktır ama her gece kaya dağın eteklerine geri düşer. Bu kısır döngü Nick'in dünyadan kopuşunun ve onun anlamlı çekingen dünyası ile ilişki kuramayışının ifadesidir.

"Üzgünün bayım fakat biliyorsunuz ki bu benim hatam değil. Dünyanın mekanizmasını bana ısrarla anlatıyor ve umut bağlamamı istiyorsunuz." der belki de öldürücü etkiye sahip mahçup duruşuyla.



Yaşarken sadece 3 albüm çıkarmış ve yolu Borders'a düşen herkesin edinmesi gereken Pink Moon albümünü, sadece iki gece yarısı 2'şer saat çalışarak kaydetmişti. İşte bu 26 yaş sendromunun kült figürü adam, Sisifos'un aksine ölüm tanrısı kendisini almaya geldiğinde onu tutsak almayı başaramamış bir anti-kahramandır. Onun intiharının hareket noktası aslında, hayatımızda saçma olan ne varsa görme çabasıdır. Zamanın geçmesi, insanların yalnızlığı ve yabancılık duygusu, herşeyin bir gün sona ereceğinin bilincine varılması ve hayatta geçici olarak görülen ne varsa saçma duygusunun ortaya çıkmasının önemli bir nedenidir. 
Bu duygu bir sokağın dönemecinde ya da sahilde dokların üstünde de karşınıza çıkabilir, ida dağının eteklerinde rüzgarlı bir gecede de. Nick belki de, "yarın böyle olacaktır, öbür gün de, bütün öteki günlerde" ezgisini duyduğunda umutsuz olmanın bilincine varmış bir insan, yani geleceği inkar eden bir ozana dönüşmüştür.

Epik şiiri "When the day is done" da güneş batıp gün bittiğinde bir katharsis olarak herşeyin kaybedilip yeniden kazanıldığını imler. Bu döngü şiir, başkaldırıyı sanatla yapmanın bir yöntemidir aynı zamanda.


Sonuç olarak; Camus'dan beri öngörebiliriz ki, insanın dünyaya yabancı olması, onun dünya olmadığı anlamına gelir. Bizi dünyadan ayıran ve dünyaya yabancı kılan şeyse kendi bilincimizdir. 


İşte Nick Drake, dünyaya karşı sağır ve dilsiz kalmış bir başka kaynağımız olmayı sürdürmektedir. Onu bizce kült yapan içinde bulunduğumuz bu sihirli evrenin o garip mekanizmasının ispatıdır.

"ida dağının eteklerinde yaşayıp dünyaya doğru yuvarlanmayan kadın(ım) smyrna'ya adanmıştır"

19 Temmuz 2012 Perşembe

İman


Zeki olanı aptalca işlemlerden ayırdeden şey onların başlangıçtaki mirası değil, sadece onların uygulanış şeklidir.

Yeni bir inşaatta bir taşı çarpık bir şekilde yerleştirmek eski bir Yahudi adetidir, böylece insanın kusursuz olmadığı sembolize edilir. 


Persler, Tanrı'nın kusursuzluğuyla rekabet etmemek için halılarında bilinçli olarak örgü hatası yaparlar. Fallor'un doğumundan sonra annesinin onun kulağından bir parça ısırması da kusursuz olamayışın kanıtıdır.



Sr.Chinarro - El Recolector De Sandías

Bedenlere İnanır mısınız?


Kızım ölüme ilk defa bir buçuk yaşında rastladı.
Banyodaki bir böcek darbem üzerine hareketsiz kalınca.
Resimlerinden tanıyıp sevdiği büyük dedesinin mezarına çiçek, pasta ve portakal suyu götürmek istedi.
İki yaşında bir mezarlık önünden geçerken sevinç çığlığı atıp
"Mah-mut de-de bu-ğa-da!" "Mah-mut de-de bu-ğa-da!" diye neşeyle el çırptı.
Dört yaşında, Nazilerin Varşova'yı yerle bir edişini izlerken,
                     "Evleği öldüğüyoğlağ!" diye bağırdı dehşetle.
Çok kızdıran bir sevdiğine,
            "Öldüğüğüm seni sonra doktoğa gideğsin!" diye çifte tehdit savurdu.

Annesiyle bana
           "Yaşlanmayın!" diye yalvarmasını
           "Daha çoook var," diye karşıladık, tebessümle.
           "Hem bu doğal bir şey: İnsan doğar, büyür, yaşlanır, ölür."
Daldı, "Ben de ölücem," dedi yumuşacık.
     "Yavaş yavaş ölüyoğum ben de, diğ mi?" dedi gururla, büyüyor olmaktan memnun.

"tarık günersel"

Varını yoğunu sat, yoksullara dağıt.
Böylece göklerde varlığın olacaktır.


Friends Of Dean Martinez - Broken Bell

17 Temmuz 2012 Salı

Opus Magnum:"Gece"



Hakiki bilgi, karanlıklar içinde uykusuz beklemekten ibarettir: Bizi hayvanlar ve hemcinslerimizden ayırt eden sadece bu uykusuz gecelerimizin toplamıdır. Hangi zengin yada tuhaf fikir, bir uykucunun ürünü olmuştur.
                 Uykunuz iyi mi?
                       Rüyalarınız külfetsiz mi?

Anonim güruhu kalabalıklaştırırsınız. Gündüz, düşüncelere düşmandır; güneş karartır onları; ancak gecenin ortasında açılırlar...

Gece bilgisi, sonucu şöyle bağlar: Herhangi bir konuda rahatlatıcı bir sonuca ulaşan her insan, avanaklığının ya da sahte hayırseverliğinin kanıtını göstermiş olur. Muteber olan tek bir neşeli doğru bulan çıkmış mıdır hiç? 

İdrak melekemiz in şerefini gündüz lakırdılarıyla kim kurtarmıştır.
Kendi kendine, "bildiklerim hüzün verici," diyebilen kişi ne mutludur.

"the book of delusions, e.m.cioran"


Gece, teninden içeriye giren karanlığın acısı ile uyanırsın.
Uyanmanı sağlayan bu karanlık ve lirik madde, 
kendi eriyişinin şarkısını söyler.

"Now we can get married, can't we?"

At that point, I would never have dreamt for even an instant that I could do anything but devote the rest of my life to such an unreal apparition. 

She let me give her a lon kiss on her forehead and her EYEs, and when one of her hands happened to touch my leg, she looked at me wide-EYE, but before withdrawşngs her hand, she ran it over my clothes absent-mindedly.



Bu endişeli dakikalarda, bilmediğim bir bahçenin ağaçlı yollarında, bu esen rüzgarın altında, çıplaklığım-dan daha garip bir şey olamazdı...


"story of the eye, georges bataille"

Melankoli, lanetlenmiş'lik düşüncesinin doymak bilmez gölgesidir.

Dorian Gray "Cam Maske"

Önceki gece yemekte yanında oturuken, ürkek bakışları ve korkulu bir neşeyle açılmış dudaklarıyla, şamdanların gölgesinde pembeleşen yüzünün görüntüsüyle ne kadar da sevimliydi. 

Onunla konuşmak zarif bir kemanı çalmak gibiydi.Yayın her dokunuş ve titreyişine cevap verdi...Etkileme denemesinde son derece büyüleyici bir şey vardı. Başka hiç bir etkinlik buna benzemiyordu. 

Birinin ruhunu zarif bir şekle sokmak ve bir süre orada tutmak; kişinin kendi entelektüel fikirlerinin tüm o tutku ve gençlik müziğiyle beraber onda yankılanmasını duymak; duru bir sıvı ya da hoş bir kokuymuş gibi;
                        kişinin karakterini başkasına taşımak:

Bu gerçekten çok büyük bir sevinçti...Evet olağanüstü portreyi yaratan ressam için Dorian Gray farkında olmadan neyi ifade ediyorsa kendisi de bu genç adam için o olmaya çalışacaktı. Dorian Gray'i egemenliği altına almaya çalışacaktı-zaten çoktan yarı yarıya almıştı bile.

"Wilde'ın Dorian Gray'in Portresi"

Şehvetli gözlerinizin geçtiği alanları korumak lazım. Nitekim bir tren kompartımanında günlüğünü okuduğunuz kişi belkide maktül'un kendisidir.siz...

Troilus&Hector


TROİLUS: Değer dediğimiz bizim birşeye verdiğimiz değerden başka nedir?

HECTOR: Ama değer yalnız bizim kendi isteğimize bakmaz;
                    Paha biçtiğimiz şeyin kendinde de,
                       Sayılmaya, sevilmeye değer bir kıymet bulunmalı.
                                                                            (2.perde 2.sahne)

Karanlıkta korku ve el yordamıyla izleyen kimsesiz protestan ruh, insanın kendi kaderini kendisinin çizdiğine inananlar için bir endişe nedeni olabilir mi? 

Tanrı hayvanları yaratıp adama sunar ve hayvanlar adamın onlara verdiği anlama dönüşür.

"terry eagleton"

Rastlantısal ruhların karanlık dünyasında ürkekçe ilerlemeye devam.

16 Temmuz 2012 Pazartesi

Under The Pale Moon



Eyüp'ün kitabındaki dilinin dönmediği o cümle ile başlıyor hayatın:

"ruhum hayatımdan yoruldu"

Peygamberimsi birdenbire yapayalnız kalıyorum dünyada.

Manevi bir çatının tepesinden seyrediyorum bütün bunları.
Dünyada yalnızım.

Gitmek, uzakta olmaktır. Açıkca görmek durmaktır.
Tahlil etmek yabancılaşmaktır.

İnsanların sana değmeden geçtikleri an ile etrafında sadece havanın olduğunu farkına vardığın an.


What's It All About



"Öldürmeyeceksin!"

buyruğu, bize bizdeki tahrip duygusunu durmadan hatırlatma amacını taşımıyor olmasaydı, her çağda kan kokar mıydı yeryüzü?

Dönüştürücü Mimesis



"Tüm şeyleşme bir unutmadır."

Sanat taşlaşmış dünyayı konuşturarak, ona şarkı söyleterek, belki de ona dans ettirirek şeyleşme ile savaşır. Geçmiş acıyı ve geçmiş sevinci unutmak baskıcı bir olgusallık ilkesi altında yaşamı hafifletir. Karşıt olarak, anımsama acının yenilmesi ve sevincin sürekliliği için itkiyi kışkırtır. 

Ama anımsamanın gücü düş kırıklığına uğratılır: sevincin kendisi acı tarafından gölgelenir. 

Kaçınılmaz olarak mı?

Tarihin çevreni henüz açıktır. Eğer geçmiş şeylerin anısı dünyayı değiştirmek için savaşımda güdüleyici bir güç olacaksa, savaşım önceki tarihsel devrimlerde şimdiye dek bastırılmış bir devrim uğruna verilecektir.

"herbert marcuse"

Güzelin kendisi kurtuluş imgelerine düşer


Dün vadide yürüken, kaya üzerinde oturan iki kız gördüm: biri saçlarını bağlıyor, öteki ona yardım ediyordu; aşağı dökülen altın saçlar, ve cildi soluk bir yüz, ve gene de çok genç, ve siyah elbise ve yardıma öylesine istekli öteki...

Kişi insanlar görebilsinler diye böyle bir kümeyi taşa çevirmek için zaman zaman bir Medusa'nın kafası olmayı dileyebilir. 

Ayağa kalktılar, güzel küme yok oldu; ama kayalar arasından öyle aşağıya inerlerken, bir başka tablo daha ortaya çıktı. En güzel tablolar, en iniş çıkışlı tonlar yeniden kümelenir, çözünürler.

Yalnızca bir şey kalır: sonsuz bir güzellik, ki bir biçimden bir başkasına geçer.

Tenin Kıyılarında Bangkok



Taylandlı kadınlar Dior tarafından giydirilen evlenme çağındaki genç köleler; kaçırılmayan bakışların şaşırtıcı cinsel çağrısı ve her türlü kapris karşısında sanal itaatkarlık. 

Kısacası batılı erkeklerin hayallerinin cinsel personaları.

Eskiden Roma'da Nübye kölelerini yaptığı gibi, Tayland'lı kadınlarda Bin Bir Gece cinselliğini cisimleştiriyorlar. Bu yüzden olsa gerek Taylandlı erkeklerin hüzünlü ve yüzüstü bırakılmış gibi bir halleri var;

Morfolojileri, dünyanın şıklık kabulüne denk düşmüyor, oysa kadınlarınki; günümüz modasına uygun ırk güzelliğinin bütün ayrıcalıklarından yararlanıyor. 

Lüks fahişelik için, dünya piyasasında karılarına yardımcı olmaktan başka yapacak ne kalıyor bu erkeklere?

Taoizmin çürümüş boktan sefahatini çekmek bu olsa gerek?

"cool memories I-II"

Proto Histerik Tasa'rım


I.Tasarlanmış tasalı taslaklar, 
taşaklarına tavşanlar tutunana kadar
taştaş oldular.

II.Tasarlanmış tasalı taslaklar
taşaklar tümüyle tansık olana kadar
tandans oldular.

III.Tasarlanmış tasalı taslaklar
tümden tandans olana kadar
tam olamayacağız.

Ay ile Örtünmek


Bir hobo tatili için en yaygın neden "hatunlarla lu lu yapma" ihtiyacıdır. Yoldaki büyük maceralı hayatınızdan bıkarsınız-üşüyorsunuzdur, açsınızdır, kulaklarınız çınlıyordur, botunuzdaki delikten içeri çamur giriyordur ve pantolonunuzun cebinde bir dolar ve biraz da Kanada bozukluğu vardır. Ve sorarsınız:
"Hani ulan benim alemim-cinimle kubarım?"


Her sabah rüyasında gördüğü servisi kaçırmamak için saatini erteleyen  tavşanlara  mesaj nettir:

...bir boğa ormana asla gelmez-büyük ihtimalle göt korkusundan. Orada başına birşeyde gelmez aslında. Sadece rütbe ve iktidar adamları için bir yer değildir. Ayrıca orada donut da yoktur.

Pudra mavisi saçlı bayanlar ve gölgede olmayı seçen beylere...

"bir serserinin yol notları, eddy joe cotton"

Ex Cadavre


"İç organlar çıkarılıp,
beden doldurulduktan sonra
karın bölgesinde kalan sıcaklık,
canlının ölüye duyduğu
kıskançlıktan başka bir şey olamaz"

Le Cadavre Exquis Boira le Vin Nouveau


LEZİZ CESET - Bu blog çocukça eğlencelerden hala hoşlandığımız için bize acımayı sürdüren ve aynı zamanda bireysel olarak (az çok da çalışa çalışa) bu ve bunun gibi canavarları ürettiğimizden kuşkulanan, süregelen lanet yılların kötü niyetli eleştirmenlerini savsaklamanın bir ölçüsü olarak sunulmuştur. Aynı 1925 sonbaharı gibi...
"Beynin kültürünün, arzunun kültürüyle birleşmesi dileğiyle"