12 Nisan 2020 Pazar

Müntehir

Peki Tanrı’dır.

Kierkegaard’ın haçı fırlattığı yerden devam edersek, Peki herşey uzun sürmüş bir vazgeçisin ayini midir?

Ya da söz konusu olan ayin değil, vazgeçiş durumu olduğunda üzüntü duymadan uzaklaşmanın formulü nedir?

Peki şeklinde çıkan “üzüntü” uzun süre  aynı durumda kalmış olmaktan kaynaklanır. Üzüntüye eşlik eden renk ise bir zamanlar halenin size vadettiği tınıdır. 

Bir tür renk müziği yaratmak istiyorum demiştin sevgili Gogh.

Hakikat ile karşımıza çıkmış, tüm öğeleri birden gözümüze tutmuş yasaların üzerine bir sezgi bırakmıştın. Gizlendiğin yer tüm kavramların yeniden bir biçim kazandığı sessizliğe ait gibiydi. Soyuta kaydıkça tını ile etkileşimin artıyordu. 

Nasıl belirginlik kazandırabilirdin bana?

Parçalar arasında uyumlu bir bağlantı kurulmalıydı o sabah. Köprüden geçiyor, yolu uzatıyor olmak yasal ile kurulan bağlantıyı arkada bırakmak değil, suyun izin verdiği orandaydı. Titizlikle hazırlanmak yerine gize başvuruyor, devinim artık alışıldık geliyordu.

Kıvrılarak uzanan siyah kalın çizgi, ötedenberi sonsuzluğun simgesi. Unutkan bir melek tarafından kuşku duyulmadan geçirilen yumuşak, tatlı günlerimiz gibi.

Zaman tarafından maledilen iç dünya olgularının olanaksız güneşin sönmesinden sonraki ölçü, hepsi-tümü hiçlik tarafından ele geçirildi. 

Uzun süre denizin karşısından izlediğin ışık tınısı renkti aslında. Gidip gelmeler arasından geçen zaman içsel zorunluluk tarafından örgütlenen ve üst düzey doğrular oluşturduğumuz bir doğaçlama-kompozisyon hali.

Gizlenmeyi tercih ediyoruz. Sözcüklere ve nesnelere her zaman verilen dikkatin bizi gizlemesinden ve eğer dikkatimizi nesnelerin en saydamlarına çevirirsek dikkatin bizi kesinliğe götürmesinden başka bir şey değildir giz.


Handiyse mutluyduk.





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder