30 Temmuz 2013 Salı

NULL: DİRENMENİN OTOPSİSİ


Null yeni sayısı ile anaakım medya tarafından artık içi fazlasıyla boşaltılmış olan direniş kavramına alternatif bir bakış getiriyor.
"Uyanış olmadan bilgiyi, onun icadı olmadan hakikati anlatmaya çalışıyor."
Muhtemel ilerleyen günlerde pek çok alt metin ile kendini çoğaltmasını beklediğim pdf formatındaki dergiyi ücretsiz olarak aşağıdaki "KÜLT NEŞRİYAT" linkinden edinebilirsiniz.

http://kultnesriyat.wordpress.com/null/

Dergi Yazar Künyesi:

Nurşen Bakır, Carol Hanisch, Nil Göksel, Özgür Uçkan, Ulvi Yaman, Altuğ Işıgan, Tansu Açık, Şenol Erdoğan, Barış Yarsel, Gügenç Korkmazel, Nikolaos Stelya, Hüseyin Özinal, Deniz Cansever, Emre Karacaoğlu, Jeremy Utku Rıfat, Güneş Aras, İbrahim “Jeusalem” Beyazoğlu, Nazar Erişkin, Kamil Savaş, Halil Duranay…

İçinden:

-İnsan direndikçe uğruna başkaldırdığı değerleri daha da tanımlamaya ve tanımladıkça kendi ezilme tarihi içinde derinleştirmeye başlar.
 
-Direnmekle frenkçede aynı kelimeyle dile getirilen direnci, sonra protestoyu da ayırtetmeli.
 
-Dünyanın ölümlü oluşu insanı isyan ettirir kuşkusuz, ne ki bu ölüm görece adil ve evrenseldir. Kültürün neden olduğu ölüm ise öyle değil: olmayabilecekken bilerek ve istenerek öldürülür, ölüme terk edilir kişi. Kişinin ölümüne yol açan nedenler de özeldir, yani kültüreldir, tarihseldir, o dönemin iktidarının keyfine bağlı gerçekleşir.
 
-Her zaman iki biçimde direnilir: Varoluş koşullarının önüne dikilen engelleri ortadan kaldırmak ya da varoluş koşullarını sürdürmek için. Üstün körü bakınca aynı şey gibi bile görünebilirler. Oysa birbirini yiyen iki güç olarak, direnişte birbirine direnen iki karşıt şey olarak ortaya çıkarlar.
 
-Çünkü isyan, bildiğimiz gibi, “göt ister”.
 
-Direnmek ya da diğer eylemsel sapmalar, vajinal kıbleden bulaşan, önceden de belirttiğimiz üzere, kesinlikle memeli ilkelinin çıkış pratiklerinde yatan bir faaliyet bütünüdür. Ontolojik kaygıların temellendirmesiyle birlikte, ideolojinin praksisleriyle özdeşleştirilen bir tutum takip edilmiştir ancak bunun diğer sosyal anksiyetelerden bir farkı yoktur, tarihsel kırılma noktaları da buna örnek teşkil etmektedirler.
 
-Direnmek yaratmaktır. Çünkü direnmeden insan olamazsınız, insanın ayırt edici yeteneği ise yaratmaktır. Direniş ideolojik değil varoluşsaldır. Çünkü yaratıcıdır… Deleuze “direnmek yaratmaktır” derken, sadece Gezi’ye de slogan olmuş şu veciz sözü kast etmiyordu: “İktidar hayatı hedef aldığında, hayat iktidara direniş olur”. Kastettiği aynı zamanda şuydu: direnişin politikası aslında şimdiki zamanın politikasıdır. Çünkü yeni yaşam tarzlarını yaratmak şimdiki zamanı dönüştürmekle, şimdiki zamana direnmekle mümkündür.
 
-Şimdilerde bir toplum fikri veya modelini bile imgemizde canlandırmayı denemek de anal bir sızı. Sırf içerik yerine geçeceğini düşündüğümüz  eklentilerle etik yönden acil soru(n)ları tavsatmakla yetiniyoruz. Hepimiz çıkmazdayız ve bıçak sırtında yaşamaya devam ediyoruz.
 
-Aynı şekilde devletin iktidarını sınırlama iddiasındaki sivil toplum kuruluşlarının her biri devasa bürokratik aygıtlara dönüşerek devletin rolüne talip olurlar. İktidar karşıtlığından iktidar sahibi olmaya giden büyüme denilen bu süreç, hiçbir zaman iktidarın kendisini sorgulamaz.
 
-Direnmek, belki gerçekliğe sırtını dönmektir.  Ancak hem gerçekliği kuran değerleri yok etmek, hem de onun sınırlarını kabul etmek mümkün değildir. Michelangelo’nun bir taş parçasının içinden, Davut’un ruhunu çıkarma aşamasında, delikli-kullanılamaz bir mermer üzerinde çalışmak zorunda kaldığı anlatılır. Bu sınırlılıkları hesaba katan bir şekil yaratabilmiş olması, onun yeteneklerinin kanıtıdır. Dönüştürmeyi istediğimiz dünya üzerinde tarih daha önce çalışılmıştır ve içi büyük ölçüde boştur. Ancak yine de onu değiştirip yeni bir dünya inşa edecek kadar yaratıcı olmamız gerekiyor.
 
-Tanıklık etmeye zorlandığımız cinayet, bütünün bütünlüğünün asla olmadığını kavraması ve her an içinde kendisini gösterebilecek bir kopuşun ya da ayrılmanın kaygılı tahammülsüzlüğüdür. Bütünün içinde gerçekleşecek herhangi bir kopuşu ya da ayrılmayı tasfiye etmeye girişmesiyle karşı karşıyayız. Bu tasfiye girişimi, zamanı gelmediği halde, kendi içinde kendisiyle nefes alıp veren bir diriliği öldürme gayretiyle girişilmiş yarım yamalak bir intihar denemesidir. Kendi kendini iğdiş etmeye yeltenme ve sonrası yüzleşeceği amorfluğa dayanamayacak olmasının ağır bilançosu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder